31 Ocak 2011 Pazartesi

Albay Sezer’in şifresi kırıldı gizli belgeler ortaya çıktı

Albay Sezer’in şifresi kırıldı gizli belgeler ortaya çıktı 31 Ocak 2011 Pazartesi, 00:25 POLİTİKA
Askeri casusluk davası tutuklusu emekli albay İbrahim Sezer’de ele geçen dijital belleğin şifresi sonunda kırıldı. Devletin çok gizli belgelerinin yanı sıra casusluk örgütünün yapısı da deşifre oldu

BÜNYAMİN DEMİRKAN İSTANBUL

Askeri casusluk soruşturmasına dönüşen fuhuş çetesi operasyonu kapsamında tutuklanan emekli Albay İbrahim Sezer’in şifreli dosyaları emniyet bilişim uzmanları tarafından kırılınca, TSK ve Milli Savunma Bakanlığı’na ait 3 bin 898 adet “çok gizli” belgeye ulaşıldı.

‘BELGE TEMİZLİĞİ’ YAPILMIŞ

Emekli Albay İbrahim Sezer’in kullandığı adreslerde ele geçen belgelerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde stratejik noktalarda görevli askerlerin özel hayatları ve cinsel yaşamlarına gizli kameralı fişleme yapıldığı, bu görüntülerin gizlilik içeren askeri bilgi ve belge temin edilmesi için şantaj aracı olarak kullanıldığı iddia edildi. Evde yapılan aramalarda bulunan bir dijital bellekteyse, “‘FİMLER’ adlı klasörde toplayarak bilgisayarımda temizlik yaptırdım. Aşağıda hangi klasörde ne olduğunu tanıtıcı kısa bilgilere yer verdim. Son istediklerinizin bir kısmını güvenlik konusundaki hassasiyetlerin artmasından dolayı henüz temin edemedim, ilk fırsatta temin ederek bilgilerinize sunacağım.” yazılı bir not bulundu. Fuhuş ve askeri casusluk şebekesi ile ilgili belgelerin bilgisayarlardan silinerek birkaç belgeye taşındığı belirlendi.

FİLM DEĞİL DEVLET SIRRI

Emekli Albay Sezer’in evindeki şifreli bir bellek polisin bilişim uzmanları tarafından kırıldığındaysa, içersinde “Devrim Arabaları”, “İtalyan İşi”, “Melekler ve Şeytanlar”, “Milyoner” ve “Truva” gibi film isimleri verilmiş klasörler bulundu. Bu klasörlerin içindeyse TSK’da görevli çok sayıda subay-astsubayla ilgili pornografik görüntüler, erotik fotoğraflar, cinsel içerikli msn ve mail kayıtları, pornografik içerikli görüntülü msn ve mail kayıtları, TSK-Net ağı üzerinden alınmış mail kayıtları, çok sayıda fişleme kayıtları, TSK’ya ait gizlilik dereceli ve hizmete özel bilgi ve belgeler, özellikle GES Komutanlığı’na ait gizlilik dereceli bilgi ve belgeler, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na ve TÜBİTAK’a ait bilgi ve belgeler olduğu görüldü.

3 BİN 898 ÇOK GİZLİ BELGE

İbrahim Sezer’den bulunan belgeler ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, ASELSAN, TÜBİTAK ve Havelsan gibi kurumlarla yapınlar yazışmalarda 3 bin 898 belgenin çok gizli olduğu bildirildi. Sezer’den ele geçirilen bin 908 belgenin TCK 334 kapsamında “Açıklanması yasaklanan ve niteliği itibariyle gizli kalması gereken” belgelerden olduğu, bin 844 belgenin TCK’nın 327. maddesi kapsamında “Devletin güvenliğine veya iç ve dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken” belgelerden olduğu, 146 belgenin ise Ceza Kanunu’nun 326. maddesi kapsamında “Devletin güvenliğine veya iç ve dış siyasal yararlarına ilişkin” belgelerden olduğu ve tüm bu belgelerin gizliliklerinin kalkmadığı bildirildi.

BOL PARA VE KALİTELİ KIZ GÖNDERELİM

İbrahim Sezer’in devlet sırrı niteliğindeki binlerce belgeye nasıl sahip olduğuysa, aramalarda ele geçirilen diğer belgeler ortaya çıktı. Evde bulunan bir CD içerisinde yer alan notta, “Ek-b’nin istihbarat amaçlı değerlendirilmesi uygun. Dosyalara erişim pek de kolay olmadı. Ücret kısmının daha dolgun tutulması ileride isteyeceğimiz belgeler açısından önem taşımaktadır. A. Y. E. paraya özellikle kadına tapar, en kaliteli kızlardan yönlendirilmesi iyi olur” yazdığı görüldü.

GİZLİ KAMERA İLE KAYIT

• “Z.M” ibareli 11 numaralı DVD’nin içerisindeki “Ebru Nilhan” isimli klasörün alt klasörü olan “Topel Görüntü” klasöründe “ÖNEMLİİİ.txt” isimli bir metin belgesi olduğu, belgede “Tüm saha sorumluları Haziran 2010 sonuna kadar birliklerden önemli yerlerin görüntülerini kamera kaydı yaparak, kuryeler aracılığıyla bana ulaştırsın, görüntülere açıklayıcı not eklemeyi unutmayın. Gerekli cihazları E. D.’den temin edebilirsiniz” notu yeraldığı görüldü.

GİZLİ GÖRÜNTÜLER

“Açıklama” başlıklı notta görüntü cihazlarının yetersizliğinden yakınıldığı görüldü. Yüzü görünmeyen bir şahıs tarafından uçak hangarı şeklindeki bir yerin ve bu yerde bulunan eğitim uçağına benzeyen küçük uçakların görüntülendiği belirtildiği dikkat çekti. ‘Sonuç’ başlıklı nottaysa “Gemi görüntülerini aldım, ancak filo karargahını tam alamadım. Cihaz arıza yaptı. Karargahın görüntülerini en kısa zamanda ulaştırırım” yazıyor.

ÖNEMLİ PROJELERE EKSTRA ÖDEME...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı kısa adı ARMERKOM olan Araştırma Merkezi Komutanlığı’nda da çete faaliyetleri yürütülmüş. Sezer’in evinde bulunan bir dosyada “Klasörlerde ARMERKOM’ a ait çok kritik projeler yer almaktadır.”, “Pazarlanan dosyalardan kar payı almaya hak kazanan kişiler detaylı bir şekilde belirtilmiştir. Sabit ödemelerin aynen devam etmesi buna karşılık önemli projeleri ulaştıran arkadaşlara prim usulüne göre daha fazla ödeme yapılması iyi olacaktır.”, “Şuan Havelsan yapılanması önemli ölçüde tamamlandı. Havelsan ARMERKOM’u devre dışı bırakabilir.” , “YKA porjesindeki torpido alımlarından dolayı ilgili kişilere bu adımlara karşılık bağlılığı belirtecek ödemenin henüz yapılmamış olması kısmi problemlere sebep olmaktadır. İvedilikle transferin gerçekleşmesi iyi olur. C.G, İ.A ve N.Y mutlaka ödüllendirilmeli” şeklinde notlar bulundu.

KRİTİK PROJELERİN PAZARLAMASI İYİ!

ARMERKOM- Tersane projesi isimli bir belgede, projelerin ‘başarılı şekilde pazarlandığı’ da görüldü. Notta, şu ifadeler dikkat çekti: “Projeleri adımıza takip eden arkadaşların kendilerine rakip olarak gördükleri kişileri, işlerimize engel olduğu düşünülen kişiler Ankara Personelden Bnb. H. A.’ya iletildi. Takip edilmesinde fayda var. Yunus Projesi’nin tüm detayları, Denizaltı projesi, Milgem sonar ve Milpas projeleri N. Y. tarafından organize edilerek başarılı bir şekilde pazarlanmıştır. N. Y. için yapılacak bir ek ödüllendirmenin diğer personel tarafından da olumlu bir motivasyon olarak algılanacağı değerlendirilmektedir, 20 bin liralık bir miktar bu organizasyon için N.Y’a ödenebilir. Seks Partileri organizasyonu bizzat M.Ö ve S.Ü.T tarafından organize ediliyor. Bu kişiler ne kadar memnun edilirse diğerleri de o kadar memnun olur sağladığımız bağlantılar M.Ö. klasöründe mevcut.”

DEFTERİNDE ‘VİKA’ YAZILI NOT VAR

İbrahim Sezer’in evinde yapılan aramalarda bulunan flash bellekte yer alan ‘Notlarım’ isimli çalışma sayfasında, “Saffet Vika ile görüşecek. Eldeki o...ların durumu” yazdığı görüldü. Sezer’in cep fihristinin ÜV sayfasında el yazısı ile “Vika 534...” yazdığı görüldü. Yapılan araştırmada bu telefon numarasının Vika kod adlı L.T’ye ait numara olduğu anlaşıldı. “bebekler. xls” isimli dosyadaki numaralar arasındaysa, Vika isimli kadının kullandığı 534 le başlayan cep telefonu da bulunduğu ve Kocaeli bölgesinde yer alan numaraların fuhuş şebekesine ait olduğu ortaya çıktı. Yine aynı dosya içersinde ‘izmit’ten gelen mallar’ isimli dosyada, yabancı uyduklu kadınlara ait çok sayıda telefon numarası çıktı. Vika isimli kadının numarası bu telefonların içinde de yer aldı. Fuhuş çetesi soruşturmasında Sezer “Vika isimli bir şahsı tanımıyorum” demişti.

Ananı al da ayaklan

Ananı al da ayaklan
Tunus'taki ayaklanmanın Mısır'a da sıçraması üzerine ellerini oğuşturup "sıra Türkiye'ye de gelir" diye beklemeye geçenler oldu.
Bunlardan kimisi halkı "mahalle mahalle, sokak sokak direnişe" çağırdı ve dayanak olarak da, Atatürk'e atfedilmiş düzmece bir metin olan "Bursa nutkunu" gösterdi. (Gençliği devrimleri korumak amacıyla "taşlı sopalı" eyleme teşvik eden bu sözde nutuk, 1947 yılında CHP amigoları tarafından, o zamanlar yükselmekte olan DP muhalefetine karşı bir çare olarak uydurulmuştu. Bayar ve Menderes'e karşı taşlı sopalı direniş emri "yüksek yerden geliyor" gibi göstermek istemişlerdi!)
Şimdi kimisi de "şartların 27 Mayıs öncesini andırdığını" söyleyebilecek kadar zırvaladı. Ne mal olduğunu da böylece - yeniden- kanıtladı.
Şimdi ayaklanma çağrısında bulunanlar, bir yandan "Atatürk'ün dediği gibi direnişe geçin ama vurmadan kırmadan" diyerek kendi kendileriyle çelişkiye düştüler ve gülünç oldular (bu vurmama kırmama çağrısı elbette savcının soruşturma açması tehlikesine karşı düşünülmüş çok çakalca bir tedbirdi!)...
Bir yandan da bizzat CHP taraftarı basın mensupları tarafından "saçmalamayın" şeklinde ağızlarının payı verildi kendilerine...
Tıpkı, Ergenekon sanıklarını milletvekili yapma girişiminde de kimilerine aynı şekilde höt denildiği gibi.
Bu, zavallılığın doruğudur. Tarhan Erdem'in deyimiyle hem parti içi seçimlerden, hem de milletvekili seçiminden umudunu yitirmiş bir avuç "gafilin" son çırpınışıdır.
Fakat biz, bu kepazelikte "gaflet" boyutu kadar "cehalet" boyutunu da gözardı etmemek gerekir diyoruz.
Bu zavallılara "burası Arabistan değil" deyip geçmek kolaydır.
İlginç olan, bunlara "eskiden burasının Arabistan gibi olduğunun, şimdi de olabileceğinin" öğretilmiş olmasıdır.
"Zevk ve sefa düşkünü padişahlar" edebiyatıyla büyütülmüş, Osmanlı'nın ot yediğini ve Türkçe konuşmadığını, üstelik içkiyi de yasakladığını sanan "taşralı gariban Kemalist" tipinden, başka türlü bir ahmaklık elbette beklenemezdi...

yazının devamı için: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2011/01/30/anani_al_da_ayaklan

Yüksek yargıyı bekleyen tehlike

Yüksek yargıyı bekleyen tehlike
31 Ocak 2011 Pazartesi, 01:59
Yüksek yargıda yıllarca görev yapan Cevdet İlhan Günay, yargı reformunun gecikmesiyle ortaya çıkacak tehlikelere dikkat çekti.

Yargıtay ve Danıştay'ın üye, daire sayılarını artıran yasa tasarısı TBMM Adalet Komisyonunda ele alındı. 27 Mayıs'ta kurulan CHP yargı ittifakı bu yıllara kadar süregeldi. Ne zaman "demokrasi" atılımı yapmaya kalksa Türkiye CHP yargı freni ile durduruldu. En son 28 Şubat sürecinde demokrasiye yapılan müdahelede, askerden brifing almaya giden yargıçlar hukukun üstünlüğü üzerine düşen gölgenin de vebalini taşıyorlar. Yeni düzenlemeler ile 27 Mayıs'ta inşa edilen CHP yargı ittifakında derin bir kırılma yaşanacağı endişesi ile "direniş" çığlıkları yükseliyor. Yaşam tarzına müdahale, otoriterlik söylemlerinin sahiplerinin bugünlere kadar "sistemin ağababası" olarak hukukçulara yaptıkları zulüm ise artık ört bas edilemiyor. Yargıtay Onursal Üyesi, Adalet Akademisi'nin ilk başkanı Doç. Dr. Cevdet İlhan Günay, yaşam tarzı ve inancı nedeniyle yargı camiasında uğradığı haksızlıkları, 28 Şubat sürecinin son kalesi Yargıtay'ın düzenlemelere karşı çıkışının perde arkasındaki nedenleri anlattı.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK(sedasimsek@bugun.com.tr)

Başkan kıdem usulüne göre belirlenmeli

■ Yargıtay ve Danıştay'da yeni daireler kurulması ve üye sayısının artırılmasını öngören tasarı TBMM Adalet Komisyonundan geçti. Bu tasarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kıdemli üyenin şevkini kırar Üye sayısını artırılması gerekir, ancak bir dairede birden fazla heyetin çalışması içtihat aykırılıklarına TBMM ye sunulan tasarıda, genel kurulun dairelerin görev bölümlerini belirlemesi kabul edilmiştir, ancak gerektiğinde başkanlar kuruluna bu sınıflandırılmanın yaptırılması imkânının verilmesi gerekir. Ayrıca Daire üye sayısı 10'a çıkarılıp, ikinci heyet başkanını, başkanın seçmesi esası benimsenmektedir Bu yanlış uygulamalara yol açabilir Zira, başkan kendisine yakın gördüğü kıdemsiz bir üyeyi ikinci heyet başkanı yaptığı takdirde o heyette çalışan kıdemli üyelerin şevki kırılır

■ Yeni üyelerin ve dairelerin açılmasına karşı yükselen itirazlarda Yargıtay'da yapılan seçimlerle ilgili kaygıların bir etkisi var mı?

Yeni Yargıtay tasarısı ile üye sayısı 387'ye çıktığını düşündüğümüzde yapılacak seçimlerde salt çoğunluğun sağlanması için üyelerin kulis yapmasında gezilecek üye sayısı da artmaktadır, bu bakımdan Askeri Yargıtay'da olduğu gibi bir kısım başkanlıkların kıdem usülüne göre belirlenmesi lazım. Bu konu Haziran 2011 seçimlerinden sonra yapılması düşünülen anayasada ele alınarak bugünkü sistem terkedilmelidir. Seçimlerde kamplaşmalar var

■ Neden?

Seçimler demokratik bir ortamda gerçekleşmiyor mu? Çünkü, Yargıtay üyesi olmuş her hakim ve savcı meslekte temayüz etmiş insanlardır, bunlar arasında seçimlere gidilmesi yargıda bölgecilik, mezhepcilik, gelinen yer esas alınarak Ankara hakimleri, İstanbul hakimleri, tetkik hakimleri, müfettişler, yargıtay savcıları gibi gruplaşmalara yol açıyor. Hatta ideolojik fikir birlikleri, dünya görüşü anlayışı, lojman komşuluğu gibi yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını zedeleyecek kamplaşmalara yol açıyor. Geleceğini düşünen yargıçlar dosyalara gösterecekleri ilgiyi başka saiklerle bölüşmekte ve böylece birinci hedef yargının hızlandırılması değil, belirli makam ve mevkilere gelmek oluyor.


--------------------------------------------------------------------------------
Yargıtay Onursal Üyesi, Adalet Akademisi'nin ilk başkanı Cevdet İlhan Günay yargı reformunu değerlendirdi:
YARGI REFORMU PAKETİ ÇIKMAZSA YENi TAHLiYELER GELiR

Yargı reformunun bir an önce çıkması gerektiğini belirten Doç. Dr. Günay, aksi halde yeni tahliyelerin gündeme geleceğini vurguladı. Günay, "Yasa, özveriyle I çalışan yargı mensuplarının da yükünü azaltacak" dedi.

■ Türkiye'de yargı kendisini yasama ve yürütmenin üzerinde mi konumlandırıyor?

Anayasımıza göre hiçbir organ diğer organın üstünde değildir, yürütme organı yargıya hakim olma düşüncesinde olamayacağı gibi, yargı da yürütme ve yasamanın yerine geçerek ülkeyi idare etmeye talip olmamalıdır. Aksi takdirde yargıçlar hükümet sistemi ortaya çıkar ki bu ne hukuk devleti ile ne de hukukun üstünlüğü ile bağdaşır. Herkes, kendi görevini yapmalıdır. Yargıçlar hükümet kurma ve devirme ile görevli değildir. Bu tür harekete girenler önce cüppelerini çıkartıp siyasi arenaya çıkmalı ve orada boy göstermelidir. Yani otomobil kendisine tahsis edilen yolda gittiği müddetçe kaza riski azdır, ancak yaya bölgesine çıktığı taktirde kazalar kaçınılmazdır. Artık bildiri yayınlayamayacaklar

■ Yargıtay ve Danıştay daire sayısının ve üye sayısının artırılmasına sizce neden karşı çıkayor?

Yargıtay ve Danıştay'da daire sayısının ve üyesi sayısının artırılmasına karşı çıkılmasını, statükonun korunmasını isteyenlerin yeniliklere karşı çıkması olarak algılıyorum. Hatta, daire sayısının ve üye sayısının artırılması, mevcut başkanlar kurullarının yargıyı ilgilendirmeyen konularda da bildiri yayınlama imkânlarının elden gitmesine yol açacaktır.

■ İstinaf mahkemelerinin hayata geçmesi île sorunun çözüleceği ve bunun yeterti olacağı ifade ediliyor.

Asıl amaç, Yargıtay'ın ve Danıştay'ın yapısı bozulmasın. Bir düzenlemenin yapılmaması, Yargı tayın elindeki bugünkü dosyaların 5 yıl daha Sulh hakimlerini halk seçiyor

■ Yargıda sürekli işyükü sorunu dile getiriliyor.

Ülkemizde sulh, arabuluculuk ve uzlaşma müesse rinin kurumsallaşmaması yargının iş yükünü artı dır. Örneğin İngiltere'de avukatlar sulh yoluyla çoğu işi mahkemeye götürmeden çözmekte. Bir ölçüde tahkim yargısı suretiyle, sulh anlaşmasının mahkemelerce tasdiki yoluna gidilmektedir. Kaldı ki, İngiltere'de, İsviçre'de sulh hukuk ve ceza türünden işlere bakan hakimler yani "magistrat"lar halk tarafından seçilmekte, güvenilir adil kişiler hukukçu olmasa dahi bu görevi yapmaktadırlar. beklemesine, tutuklulann tahliye olmasına, hukuk davalannda insanlann alacaklarını tahsil etmek için beklemek zorunda kalmalanna, bir kısım ceza dosyasının zamanaşımı sebebiyle ortadan kalkıp sanıkların cezadan kurtulmalarını sağlayacaktır. Yargıtay'a daire kurulması ivedilikle yerine getirilmelidir. Kaldı ki, 1,5 ay sonra seçim kararı alınacak, o tarihten sonra Meclisin çalışması da oldukça zordur. Zaman kaybedilmeden yargıyı hızlandıracak bu tedbirin alınması gerekir. Daha sonra da istinaf mahkemeleri faaliyete geçirilmeli. Adli tıp gibi kurumlarda da bazı sıkıntıların yaşandığı bir gerçektir, Yargıtay ve Danıştay'daki düzenlemeler yanında Adli Tıpla ilgili iyileştirmelere de gidilmesi yönünde yasa tasarısı hazırlanmıştır. Öte yandan tebligatlarla ilgili yine çabuklaştmcı düzenlemeler bu tahliyelerden sonra TBMM'de. Dengelerin değişmemesi için...

■ Bu düzenlemelere gösterilen direnç ideolojik mi?

Bunu ideolojik bir direnç olarak düşünmüyorum, ancak internete düşen telefon konuşmaİa-nndan anladığım kadarıyla, önümüzdeki haziran ayında Yargıtay Başkanlığı ve Yargıtay Başsavcılığı seçiminde dengenin değişmemesi yolunda çabalar var.


--------------------------------------------------------------------------------

Sulh hakimlerini halk seçiyor
■ Yargıda sürekliişyükü sorunu dile getiriliyor. Ülkemizde sulh, arabuluculuk ve uzlaşma müesse rinin kurumsallaşmaması yargının iş yükünü artı dır. Örneğin İngiltere'de avukatlar sulh yoluyla çoğu işi mahkemeye götürmeden çözmekte. Bir ölçüde tahkim yargısı suretiyle, sulh anlaşmasının mahkemelerce tasdiki yoluna gidilmektedir. Kaldı ki, İngiltere'de, İsviçre'de sulh hukuk ve ceza türünden işlere bakan hakimler yani "ma-gistrat"lar halk tarafından seçilmekte, güvenilir adil kişiler hukukçu olmasa dahi bu görevi yapmaktadırlar.

İhtiyar-i tahkim yargısı güçlenmeli

Türkiye de, İngiltere ve İsviçre'deki gibi bir ara mekanizma oluşturulabilir mi?

Halkın saydığı kişiler kamu düzenini yakından ilgilendirmeyen arabuluculuk yapabilir veya tarafların onları hakem seçmeleri suretiyle lhtiyar-i tahkim yargısı güçlendirilebilir. Sınavları kazanamadığı için hukuk bürolarında çalışan nitelikli hukukçuların arabuluculuk, hakemlik, uzlaştırma ile ilgili bir kurum kurularak orada istihdamları sağlanabilir. Hak arama özaürlüğü korunmalıdır ancak her uyuşmazlık da yargıya taşınmamalıdır. Bunun için ölçülü olarak harçlar ağırlaştırabilir, sonuç alınmayacak kararlara karşı temyiz yoluna gitme zorlaştırılabilir.

■ Yargıda, Tunceli- Sivas-Erzincan, TSE hakimiyetinden söz etmişsiniz.

Bu özellikle ülkücü arkadaşların ifadesiydi. Ben de onlardan duymuştum, o dönemde bu yapıdan yakınırlardı. Tabi, yargıda Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay dönemlerinde o gün göreve gelenler bugün daha etkin konumdalar.

■ Bu durum sizce yargıyla ilgili gündeme getirilen düzenlemelere ilişkin açıklanan görüşlere nasıl yansıyor?

Onlar statükonun, eski düzenin devamını istiyorlar, onun için karşı çıkıyorlar. Yargı yerine oturuyor

■ Sizce yeni yapılan bütün bu düzenlemelerle yargı kuşatılıyor mu?

Yargı kuşatılmıyor, yargı gerçek yerine oturuyor. Yargının özellikle Anayasa Mahkemesi'nin, yüksek yargının kanuna aykırı yorumları, gönüllerinden geçenleri karara yansıttıkları algısına yol açan kararlar vardı. Şimdi yargının kendi dairesinde durmasına yönelik adımlar atıldığını düşünüyorum.




--------------------------------------------------------------------------------
İbadet ediyorum diye Yargıtay'dan gitmem için oy verdiler
Günay, 10 ayrı görev için aday olduğu Yargıtay'a seçilememesinin nedenlerini, "İnancım ve inancıma uygun yaşamım" sözleriyle açıkladı.

■ Yargıtay'da ideolojik bir yapılanma var mı?

Kendimi anlatayım. Bu size bir şeyler anlatıyorsa başka da diyecek bir şey yok. Yargıtay'a hukuk doçenti olarak seçildim, ilgili dairede 13 yıl üye. Anayasa Mahkemesi'nde 5 yıl raportörlük yaptım. Yargıtay'da 10 yere aday oldum, hiçbirine seçilemedim. Bir üst kurul üyeliği seçimi vardı ona yönlendirildim, aday olmamak için HSYK yedek üye seçimine aday oldum. 250 kişiden 46 oy aldım, 2 gün sonra üst kurul üyeliği için çağrıldım. Mevcut yapının sözcüsü bir arkadaşımız tarafından oraya aday yapıldım. 11 kişinin yarıştığı seçimde 107 oyla birinci sırada seçildim. Bakanlar Kurulu, kurul üyeliğine atadı. 17 gün sonra, kurulun başkanvekilinin isteği doğrultusunda kurumun başkanlığı için adaylık dilekçesi verdim. 3 kişilik listenin başında 6 oyla Bakanlar Kurulu'na sunuldum, ancak atama kararnamem çıkmadı. Sonra Yargıtay'a dönmek için 31 Mayıs 2010'da dilekçe verdim, aynı gün talebim reddedildi. Bana sahip çık-madılar. Benim Yargıtay'daki hakim dünya görüşüne sahip arkadaşlardan farkım küçük yaşımdan beri ibadet etmem ve eşimin ilahiyatçı olmasıdır. Her taraftan yaralıyım. 28 Şubat süreci devam ediyor

■ Eşiniz başörtülü olduğu için mi Yargıtay'dan gönderildiniz?

Sıkıyönetim döneminde de eşim başörtülüydü, Ankara Merkez vaizesiydi. O zaman eşimin başörtüsü hiçbir sıkıntıya sebep olmu- yordu, ancak 28 Şubat sonrasında bu bizim için büyük engel teşkil etti. Yargıtay'da girdiğim seçimlerde başarısız olmamın sebebi ina-cım ve inancıma uygun yaşamım. Bu bakımdan ideolojik bir yapılanma olduğunu söyle-yemezsem de, sıkıyönetim dönemlerinden daha kötü bir süreç yaşandı 28 Şubat ile birlikte. Bu süreç orada hâlâ devam ediyor. Belki yapı değişirse bu kırılacak. İnancı doğrultusunda yaşayan üyelerin çoğu kaybetti.

■ Bu nedenle yargı maceranızda başka yaşadığınız haksızlıklar oldu mu?

1996'da 45 yaşımı tamamlayarak Yargıtay üyeliğine seçildim ve 9. Hukuk Dairesi'nde görev yaptım. 2003'te kurulan Türkiye Adalet Akademisi'nin ilk başkanı olarak görevlendirildim, akademinin kuruluş çalışmalarını tamamladım. Akademinin 7 kişilik yönetim kurulunda gizli oylamayla yapılan seçimde dönemin Cumhurbaşkanı'nın atadığı HSYK üyesinin dahi oyunu alarak, birinci oldum, atama kararnamem Cumhurbaşkanlığına gönderildi. Aancak yine yaşam tarzım, inancım nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı tarafından yasada öngörülen 2 aylık süre çok geçmesine rağmen kararnamem imzalanmadı. Yargıtay'daki görevime dönmek zorunda kaldım. Dairemde yeniden başkanlığa aday oldum, benden kıdemsiz ve genç bir aday karşısında yenilgiye uğradım. Yargıtay'da başka bir dairede yer olduğu halde oraya verilmeyerek psikolojik tacize uğradım. Bir yıl 2 ay sonra da bir bağımsız kurula ilk defa bir Yargıtay üyesi olarak aday gösterilip atandım.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/140638-ilhan-gunay-dan-carpici-sozler-haberi.aspx