ABD kozuna karşı Türkiye'nin jokeri






Gece ve gündüzün bir kağnı gibi ilerlediği çağlarda değiliz artık.
Zaman hem çok hızlı akıyor hem de olağanüstü bir sorumluluk istiyor.
Neredeyse her şey biz yaşarken olup bitiyor.
Tıpkı Türkiye'nin son on yılda yaşadığı göz kamaştıran 'sessiz devrim' gibi
Bu devrimin lokomotifi ise kuşkusuz Türkiye'nin 2007'den sonra dış siyasette imparatorluklara has bir jeo-politik mantık ile hareket etmeye başlamasıdır.
Bu kabiliyeti, Türkiye'yi hem ilham kaynağı hem de okların hedefi yaptı/yapıyor.
2007'de 'AB sendromuna' neşter vuran ve önceliğini Ortadoğu'ya vereceğini ilan eden AK Parti, hemen koro halinde 'eksen kayması' ile suçlandı.
2009 ve 2010'da İran, Suriye ve Irak başta olmak üzere komşularıyla iyi ilişkiler geliştiren Türkiye'ye 'dış politikada makas değiştiriyor' diye baskı yapan Batılı ülkelere Davutoğlu, 'Eksenimiz Ankara ekseni ve 360 derece' şeklinde meydan okumuştu. 
Şimdi de Gezi kalkışması, Mısır'daki darbe ve Suriye'de derinleştirilen trajedi üzerinden Ankara'ya yine hiza verilmeye çalışılıyor. 
Bu da yetmeyince geçen hafta Somali'de olduğu gibi Türkiye bu kez doğrudan saldırılara maruz kalıyor.
***
Ancak Misak-ı Milli prangasını kıran ve yeni paradigmasıyla 20. Yüzyıl'daki güçlerin çizdiği coğrafi, kültürel ve ekonomik sınırları aşan Türkiye'ye yönelik saldırılar, bilinmeli ki onu daha da motive ediyor.
Dünyanın gördüğü bu gerçeği bir tek 'bu ülkeye aidiyeti sorunlu kimi sömürgeci kalemlerimiz' kavrayamadı.
Nasıl bir ideolojik körlükle Türkiye'ye baktıklarını görmek çok hazin! Geçenlerde onlardan biri, bazı aktüel gelişmelere bakıp 'bir Kızılelma hayalinin iflası' ünlemesiyle hükümetin dış politikasına olan kinini kustu. Bir zil takıp oynamadığı kaldı.  
Oysa o ve onun gibiler tarih ve aidiyetlerine biraz aşina olsalardı, 800 yıl İslam dünyasına liderlik etmiş bir mirası 80 yılda heba etmezlerdi.
***
Ortadoğu ve Müslüman Afrika başta olmak üzere dünyaya artık kendi tasavvurundan bakan Türkiye'yi bundan sonra Gezi kalkışması ve Mısır'daki darbe benzeri senaryolarla frenlemenin dönemi geride kaldı.
Ham hayallere kapılanları uyandırmak lazım.
Bir cuntayla Türkiye'nin Ortadoğu'daki jeo-politik dinamiklerinin sıfırlanması ve Arap Baharı öncesine dönülmesi çok zor!
Bu her şeyden önce eşyanın tabiatına aykırı.
Özellikle de AB ve IMF'in kontrol kıskacından kurtulmuş, İslam dünyasının en dinamik ve örgütlü iki gücü İhvan ile Kürtleri yanına çekmiş bir Türkiye'yi dışarıda bırakacak ve sadece İsrail-Suudi Arabistan ikilisinin başrolde olduğu bir bölge projeksiyonunun 'işlevsel' olması mümkün değil.
Burada ABD'nin karşısında bölgenin geleceği için üç seçenek öne çıkıyor.
- Ya Türkiye'deki gibi siyasi dönüşüm ve demokratikleşme.
- Ya Irak ve Suriye'deki gibi uzun vadeli iç savaşlar.
- Ya da Somali ve Libya'dakine benzer bir kaos.
***
Mısır'daki darbeyle, çıkarları ve değerleri arasında sıkışan ABD'nin prensiplerini ayaklar altına aldığını gördük. 'Demokrasinin feneri' ABD, cuntaya geçit vererek bir anda dünyaya ışık saçan 'jeo-kültürel aydınlığını' karanlığa gömdü.
Ve retoriğiyle pratiği arasındaki uçuruma yuvarlandı. Öyle anlaşılıyor ki ABD şu an Ortadoğu'daki güç dengesini Türkiye, İsrail, İran ve Arap ülkeleri arasında nasıl paylaşacağının ikilemini aşmaya çalışıyor.
Ancak Türkiye'nin 'darbeye darbe demesi' dengeleri zorluyor.
Washington, deyim yerindeyse statükocu Riyad ve Tel Aviv ile değişim yanlısı Türkiye arasında sıkışmış durumda.
Üstelik başını ABD'nin çektiği Batılı güçler, Gezi'ye rağmen Türkiye'ye söz geçiremeyeceklerini anlamanın da şaşkınlığı içinde.
***
Ancak bunun böyle olacağı belliydi. Çünkü ABD karşıtı olmanın faturası eskisi gibi can yakmıyor.
Bunun en açık kanıtı ise Türkiye'nin Beyaz Saray'ın bütün baskılarına rağmen İsrail'e özür diletmede ısrarlı olması ve bunu başarmasıdır.
Şu anki dünya, ABD'nin tek süper güç olduğu dünya olmaktan çok uzak.
Post-Amerikan çağındayız.
Beyaz Saray verdiği sözleri tutamıyor. 
Girdiği savaşları kazanamıyor.
Değerlerini çiğniyor.
Rusya ve İran'ın tehditleri karşısında sıkılmış yumruğunu çözdü.
Suriye'ye bile diş geçiremediği ortaya çıktı.
Üstelik ekonomik kriz ve iç skandallarla boğuşuyor. Küresel siyasetini finanse edemiyor.
***
Giderek dibe vuran ABD'nin Ortadoğu'da Türkiye, İran, Suriye ve Irak'ı kontrol için kullandığı son kozu Kürtlerdi. Türkiye şimdi bu kozu da 'Osmanlı'ya dönüş jokeri'yle ABD'nin elinden alıyor.  
Osmanlı jeo-kültürüyle hareket eden bir Türkiye; indirgemeci, dışlayıcı ve şiddet içeren ulusal kimlikler yerine farklı bir politik aidiyet sistemi hayal eden Ortadoğu'daki Kürtler ve diğer halklar için yeniden bir çareye dönüşüyor. Çünkü 'kıtasal uluslar' çağındayız. Hindistan, Çin, Rusya, Brezilya, ABD ve AB gibi küresel güçler hem coğrafi hem demografik olarak devasa büyüklükte ülkeler. 
Türkiye ise Osmanlı jeo-kültürüne dönüş ile Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki halklara ve İslam dünyasına 'kıtasal bir ulus' olma imkânı sunuyor. Zaten hem Asyalı hem Avrupalı, hem NATO üyesi hem laik hem Müslüman bir demokrasi olan Türkiye'den başkası da bu yükün altına giremezdi.
Çünkü kozmopolit çağımızın tek dünyalı ülkesi aslında Türkiye!