Tarihe kısa bir yolculuk yaptığımız "İkili(!)" antlaşmalar yoluyla NATO ve CIA'nın Türkiye'ye dayatmaları" adlı yazımızda, 27 Mayıs Devrimi'nin önde gelen kişilerinden biri olan, MBK üyesi ve tabii Senatör Kurmay Albay Haydar Tunçkanat'ın "İkili Anlaşmaların İçyüzü" adlı kitabından,bir Amerikan "gizli" belgesini aktarmıştım. 22 Kasım 1965 tarihinde Washington'daki "Ordu Karargah Dairesi",CIA Başkanlığı'na,Ankara'daki ve Atina'daki Amerikan Kara Ateşelerine "Gizli" kaydıyla şu yazı gönderilmekteydi. Türk Hükümeti ve Genelkurmayı tarafından,bazı Avrupa ülkelerinde askeri üsler yapılması için Amerikalılara sağlanan kolaylıkların şartlarıyla ilgili istihbarat faaliyeti şunları kapsayacaktır: a-Böyle bir harekete gerçekten teşebbüs edilmiş midir? b-Hareketi kim başlatmıştır? c-Hareketin nedenleri? Klavuz:Askeri üsler için Amerikalılara sağlanan kolaylıkların şartlarıyla ilgili bilgi toplaması için Türk Genelkurmayı tarafından emir verildiği haber alınmıştır. Dağıtım:Amerikan Kara Ataşesi:Amerikan Elçiliği,Ankara Türkiye, (bilgi için) CIA,Amerikan Kara Ataşesi,Amerikan Elçiliği-Atina, Yunanistan. Özel Talimat: a) 20 Aralık 1965'te sona erecektir.Eğer paragraf 3'de daha önce bir talimat verilmemişse,istenilen bilgi o tarihte veya ondan sonra yollanacaktır. b) Cevap verilme tarihi bildirilsin veya bildirilmesin yukarıda verilmiş olan öncelik derecesi kontrol faktörüdür. c) Verilen tarihten sonra da bu konu ile ilgileneceği anlamı çıkmamalıdır. DASGIR-Ordu İstihbarat Dairesi'nin başka bir dairesi bu tarihten sonra da rapor edilmesini istemektedir. Herhalde bu gibi raporlarda yukarıdaki kontrol numarasından bahsedilmelidir. d) Diğer talimat,bilgi için bir nüsha Yunanistan'daki ARMA'ya, klavuz için AIC Atina Soruşturma Merkezine, Genelkurmay İstihbarat Başkan Yardımcısı yerine İmza James E.Lazanby Albay GS Haberalma Şefi 1963 Kıbrıs bunalımı sonrası, Amerikan Başkanı Johnson'un Başbakan İsmet İnönü'ye gönderdiği mektupta "Size verilen silahları,bizim iznimiz olmadan kullanamazsınız" diyordu. Kuşkusuz bu mektup, Bayar - Menderes döneminde Amerika ile yapılan ikili anlaşmaların ilk meyvelerinden biri olmuştur. Ama acı bir meyve.Haydar Tunçkanat kitabında bu mektubun Türk Genelkurmayını harekete geçirdiğini şu sözlerle belirtmektedir: -Türk Genelkurmayı da Johnson mektubundan sonra ikili anlaşmalarla Amerikalılara verilmiş olan imtiyazların kısıtlanması ve ikili anlaşmaların bir araya toplanarak,sayılarını ve Amerikalılara ne gibi imtiyazlar vermiş olduklarını araştırmak üzere yoğun bir çalışmaya girmişti. **Bu çalışmanın Genelkurmay'da "yurtsever" subaylar tarafından yapıldığını Haydar Tunçkanat "İkili Anlaşmaların İçyüzü" adlı kitabının 237.sayfasında şu sözlerle belirtmektedir.**
-Rejime sadık olmayan devlet memurları ve "subaylardan" en tehlikelileri bir program dahilinde "tasfiye" edilmek üzere tesbit edilmektedir... Türk Genelkurmayı, ikili anlaşmalarla Amerikalılara sağlanan bazı ayrıcalıkları yeniden gözden geçirip, Amerikan üslerinin statülerini yeniden inceleme kararı almış, bu girişimi öğrenenAmerikan Genelkurmayı da, bu çalışmaları Türkiye'de kimlerin yürüttüğünü, çalışmaları başlatanların ve yürütenlerin adlarının saptanmasını istemiştir. Bu belgeden sonra hangi adların saptanıp, Amerikan Genelkurmayına bildirildiği açıklığa kavuşmamıştır. Ama bu girişimi başlatanlar konusunda ve daha sonra ki gelişmeler konusunda tarihsel bazı verilerin de vardır. Bu verilerin neler olduğunu da Uğur Mumcu'nun 10 Ocak 1975 tarihinde Yeni Ortam gazetesindeki makalesinden okuyalım: -Bu konuda çalışmaları başlatan, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural'dır.Tural,kişisel tutumu dolayısyla "Ne İsaya ne de Musaya" yaranamamış bir Genelkurmay Başkanı'dır. Bir yandan sınır tanımaz bir sol düşmanlığı,öte yandan "antiamerikan"cı yurtsever tutumuyla birçok çevrenin eleştiri ve hışmına uğramış ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılması hemen herkesçe sevinçle karşılanmıştır.Yerine Memduh Tağmaç'ın atanmasıyla Tural,"Sunay-Demirel" ikilisinin isteği ile "tasfiye" edilmiş oluyordu.
- Amerikalılara sağlanan ayrıcalıklara karşı çıkan eski "Kara Kuvvetleri Plan ve Prensipler" Başkanı Tümgeneral Celil Gürkan da 16 Mart 1971 günü, "Türkiye'nin geleceğini ağır bir tehlike içine düşürmek" suçuyla devrilen Süleyman Demirel Hükümeti'nin imzasıyla emekliye sevk edilmiş, bir süre sonra da işkencebaşıcı Orgeneral Faik Türün'ün emriyle elleri ve ayakları zincirlenerek Göztepe'deki işkenceevinde sorguya çekilmiştir. Tümgeneral Celil Gürkan'da bu yolla tasfiye olunmuştur! - Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Müşaviri Hakim Albay Emin Değer, ikili antlaşmaları inceleyerek, bunların değiştirilmesi gerektiğini yetkililere bildirmiş ve Amerikalılar'a sağlanan ayrıcalıkların ortadan kaldırılması gereğini savunmuştur. Hakim Albay Emin Değer 16 Mart 1971 günü Ankara dışına atanmış, bir süre sonra da ordudan ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu "tasfiye" de böyle gerçekleşmiştir! (1) 1966 yılında CIA ajanı Albay Dickson "gizli rapor"unda, Atatürk'ün "milli politikasını" ve "Atatürk'çü dış politikayı" tehdit olarak görüyor ve boğulmasını istiyordu. Günümüze kadar olan siyasal gelişmeler de, ABD'nin bu planlarını adım adım uyguladığını ortaya koymuştur. Görüldüğü gibi gelişen olaylar bir zincirin halkaları gibidir. Bu halkalar biraraya getirildiğinde bir anlam kazanmaktadır. Bu tarihsel gerçekleri "stratejik ortaklara" kâr payı olarak sunarız. (1) Uğur Mumcu,Çağın Suçu,1997,S:30,um:ag Vakfı Yayınları Doğu Rüzgarı.....
Bilgi Notları..... 1- Savunma Bütçeleri En Yüksek 15 Ülke
1. Rakamlar milyar USD olup, 2000 yılı değişim değerleri ve fiyatları ile hesaplanmıştır..
2. Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) tahmini.
3. İran verilerine güvenlik ve kamu düzeni harcamaları da dahildir.
2- Sokrates'in Üçlü Filtresi
Biyografi..... Oktay Sinanoğlu
Ozan Bayram Köşemizde yer almasını istediğiniz konuları, önerilerinizi ve eleştirilerinizi e-posta adresimize gönderebilirsiniz. ozanb@interaktif.gen.tr http://www.acikistihbarat.com |
27 Temmuz 2013 Cumartesi
Amerikancı Eğitim Düzeni - Fulbright Anlaşması |
Milli Eğitimimiz 27 Aralık 1947'de imzalanan ve “Fulbright Antlaşması” olarak anılan ”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyordu. * Senatör Haydar Tunçkanat’ın “İkili Antlaşmaların İç Yüzü” ve “Amerikan Emperyalizmi ve CIA” adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1947'de imzalanan Eğitim Komisyonu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyleydi: "Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır.Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi (Amerikan büyük elçisi verecektir.” Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CIA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerekir, böylece CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı bulacak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacaktır. Okul kitaplarına ve ders kitaplarına Amerikan propagandasının etkinliğini artırmak için malzeme hazırlayacaklardır.” O günden 2007' ye 58 yıldır, “Milli Eğitim”imizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor. Bu durun, 2007'de de böyledir ve FULBRİGHT COMMİSSİON adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında 2007'de Amerikan Büyük elçisi oturmaktadır. (bu gün de o kadar taviz verdiğimize göre bu şartlar muhtemelen aynı şekilde, belki de daha da ağır şekilde devam etmektedir. Bundan daha ağır ne olacaksa?) İsmet İnönü, Amerikan Yarı-Sömürgesi Olduğunu Açıklıyor. Yalnızca Milli Eğitim’in değil, diğer pek çok bakanlıkların1949'dan başlayarak Amerikalı uzmanlar güdümlendiğine ilişkin acı gerçek, Türkiye’yi Amerikan yarı- sömürgesi durumuna düşürerek Türk ulusunun anlına bu lekeyi süren İsmet İnönü tarafından, yıllar sonra,1963'de “timsah gözyaşlarıyla” şöyle itiraf etmişti. “Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlemesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsini çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum. Bağımsızlık savaşından sonra Lozan’da asıl mücadele de bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten fiili durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda çözerdik. Bütün mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk. Onlar bizim neden inatla red ettiğimizi biliyorlardı. Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…” Türkiye’nin Şubat 1948'de 705 bin dolar olan döviz varlığını, Mayıs 1950'de eksi 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123 tona indiren, ülkenin dağarcığında yeterince altın ve döviz bulunmasına karşın Amerika’dan borç alarak ülkeyi Amerikan güdümüne sokan İsmet İnönü’nün bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında: “Madem bunları biliyordunuz, öyleyse niçin Amerika ile antlaşmalar yaparken Türkiye’ye Amerikalı uzmanlar dolmasına neden olacak maddelere imza attınız?” .. demek gerekiyor. İsmet İnönü’nün bu sözleri, kendisinin Türkiye’yi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği gibi, onun bir Türkiye Cumhuriyeti kahramanı, Cumhurbaşkanı, Başbakanı olarak ne denli çaresiz olduğunu da ortaya koymaktaydı. NOT: Bu yazıda Sn. Cengiz ÖNAKINCI’nın “Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni- Osmanlı Tuzağı ”adlı kitabından alıntı yapılmıştır.
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)