27 Temmuz 2013 Cumartesi

Tarihe kısa bir yolculuk yaptığımız "İkili(!)" antlaşmalar yoluyla NATO ve CIA'nın Türkiye'ye dayatmaları" adlı yazımızda, 27 Mayıs Devrimi'nin önde gelen kişilerinden biri olan, MBK üyesi ve tabii Senatör Kurmay Albay Haydar Tunçkanat'ın "İkili Anlaşmaların İçyüzü" adlı kitabından,bir Amerikan "gizli" belgesini aktarmıştım.
22 Kasım 1965 tarihinde Washington'daki "Ordu Karargah Dairesi",CIA Başkanlığı'na,Ankara'daki ve Atina'daki Amerikan Kara Ateşelerine "Gizli" kaydıyla  şu yazı gönderilmekteydi.  

Türk Hükümeti ve Genelkurmayı tarafından,bazı Avrupa ülkelerinde askeri üsler yapılması için Amerikalılara sağlanan kolaylıkların şartlarıyla ilgili istihbarat faaliyeti şunları kapsayacaktır:
a-Böyle bir harekete gerçekten teşebbüs edilmiş midir?
b-Hareketi kim başlatmıştır?
c-Hareketin nedenleri?
Klavuz:Askeri üsler için Amerikalılara sağlanan kolaylıkların şartlarıyla ilgili bilgi toplaması için Türk Genelkurmayı tarafından emir verildiği haber alınmıştır.
Dağıtım:Amerikan Kara Ataşesi:Amerikan Elçiliği,Ankara Türkiye, (bilgi için) CIA,Amerikan Kara Ataşesi,Amerikan Elçiliği-Atina, Yunanistan.
Özel Talimat:
a) 20 Aralık 1965'te sona erecektir.Eğer paragraf 3'de daha önce bir talimat verilmemişse,istenilen bilgi o tarihte veya ondan sonra yollanacaktır.
b) Cevap verilme tarihi bildirilsin veya bildirilmesin yukarıda verilmiş olan öncelik derecesi kontrol faktörüdür.
c) Verilen tarihten sonra da bu konu ile ilgileneceği anlamı çıkmamalıdır. DASGIR-Ordu İstihbarat Dairesi'nin başka bir dairesi bu tarihten sonra da rapor edilmesini istemektedir. Herhalde bu gibi raporlarda yukarıdaki kontrol numarasından bahsedilmelidir.
d) Diğer talimat,bilgi için bir nüsha Yunanistan'daki ARMA'ya, klavuz için AIC Atina Soruşturma Merkezine,
Genelkurmay İstihbarat Başkan 
Yardımcısı yerine 
İmza 
James E.Lazanby
Albay GS
Haberalma Şefi
1963 Kıbrıs bunalımı sonrası, Amerikan Başkanı Johnson'un Başbakan İsmet İnönü'ye gönderdiği mektupta "Size verilen silahları,bizim iznimiz olmadan kullanamazsınız" diyordu. Kuşkusuz bu mektup, Bayar - Menderes döneminde Amerika ile yapılan ikili anlaşmaların ilk meyvelerinden biri olmuştur. Ama acı bir meyve.Haydar Tunçkanat kitabında bu mektubun Türk Genelkurmayını harekete geçirdiğini şu sözlerle belirtmektedir:
-Türk Genelkurmayı da Johnson mektubundan sonra ikili anlaşmalarla Amerikalılara verilmiş olan imtiyazların kısıtlanması ve ikili anlaşmaların bir araya toplanarak,sayılarını ve Amerikalılara ne gibi imtiyazlar vermiş olduklarını araştırmak üzere yoğun bir çalışmaya girmişti.
**Bu çalışmanın Genelkurmay'da "yurtsever" subaylar tarafından yapıldığını Haydar Tunçkanat "İkili Anlaşmaların İçyüzü" adlı kitabının 237.sayfasında şu sözlerle belirtmektedir.**
- O sıralarda, Genelkurmay'da, İkili Anlaşmalarla Nato'nun kötü taraflarını bilen ve bunları düzeltmeye kararlı kimseler vardı.
O dönemde ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ndeki Kara Ataşesi Albay Dickson'dur. Bu CIA ajanının "Gizli rapor"unu tabii Senatör Haydar Tunçkanat 7 Temmuz 1966 günü,TBMM Senato kürsüsünde açıklamıştı. Bu "Gizli rapor"da Albay Dickson,Washington'daki "Ordu Karargah İstihbarat Dairesine şu bilgileri iletiyordu:
-Rejime sadık olmayan devlet memurları ve "subaylardan" en tehlikelileri bir program dahilinde "tasfiye" edilmek üzere tesbit edilmektedir...
Türk Genelkurmayı, ikili anlaşmalarla Amerikalılara sağlanan bazı ayrıcalıkları yeniden gözden geçirip, Amerikan üslerinin statülerini yeniden inceleme kararı almış, bu girişimi öğrenenAmerikan Genelkurmayı da, bu çalışmaları Türkiye'de kimlerin yürüttüğünü, çalışmaları başlatanların ve yürütenlerin adlarının saptanmasını istemiştir.
Bu belgeden sonra hangi adların saptanıp, Amerikan Genelkurmayına bildirildiği açıklığa kavuşmamıştır. Ama bu girişimi başlatanlar konusunda ve daha sonra ki gelişmeler konusunda tarihsel bazı verilerin de vardır. Bu verilerin neler olduğunu da Uğur Mumcu'nun 10 Ocak 1975 tarihinde Yeni Ortam gazetesindeki makalesinden okuyalım:
-Bu konuda çalışmaları başlatan, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural'dır.Tural,kişisel tutumu dolayısyla "Ne İsaya ne de Musaya" yaranamamış bir Genelkurmay Başkanı'dır. Bir yandan sınır tanımaz bir sol düşmanlığı,öte yandan "antiamerikan"cı yurtsever tutumuyla birçok çevrenin eleştiri ve hışmına uğramış ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılması hemen herkesçe sevinçle karşılanmıştır.Yerine Memduh Tağmaç'ın atanmasıyla Tural,"Sunay-Demirel" ikilisinin isteği ile "tasfiye" edilmiş oluyordu.
Böylece Amerikalılar'a sağlanan "kolaylıkların" gözden geçirilmesini isteyen Genelkurmay Başkanı,"safdışı" ediliyordu!

- Amerikalılara sağlanan ayrıcalıklara karşı çıkan eski "Kara Kuvvetleri Plan ve Prensipler" Başkanı Tümgeneral Celil Gürkan da 16 Mart 1971 günü, "Türkiye'nin geleceğini ağır bir tehlike içine düşürmek" suçuyla devrilen Süleyman Demirel Hükümeti'nin imzasıyla emekliye sevk edilmiş, bir süre sonra da işkencebaşıcı Orgeneral Faik Türün'ün emriyle elleri ve ayakları zincirlenerek Göztepe'deki işkenceevinde sorguya çekilmiştir. Tümgeneral Celil Gürkan'da bu yolla tasfiye olunmuştur!
- Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Müşaviri Hakim Albay Emin Değer, ikili antlaşmaları inceleyerek, bunların değiştirilmesi gerektiğini yetkililere bildirmiş ve Amerikalılar'a sağlanan ayrıcalıkların ortadan kaldırılması gereğini savunmuştur. Hakim Albay Emin Değer 16 Mart 1971 günü Ankara dışına atanmış, bir süre sonra da ordudan ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu "tasfiye" de böyle gerçekleşmiştir! (1) 
1966 yılında CIA ajanı Albay Dickson "gizli rapor"unda, Atatürk'ün "milli  politikasını" ve "Atatürk'çü dış politikayı" tehdit olarak görüyor ve boğulmasını istiyordu.
Günümüze kadar olan siyasal gelişmeler de, ABD'nin bu planlarını adım adım uyguladığını ortaya koymuştur.
Görüldüğü gibi gelişen olaylar bir zincirin halkaları gibidir.
Bu halkalar biraraya getirildiğinde bir anlam kazanmaktadır.
Bu tarihsel gerçekleri "stratejik ortaklara" kâr payı olarak sunarız. 
(1) Uğur Mumcu,Çağın Suçu,1997,S:30,um:ag Vakfı Yayınları


Doğu Rüzgarı.....


Mümkün mü bu, olsun ruhumuz ilgisiz?
Sen bende ve ben sende doğar, gizleniriz.
Sen ben deyişim anlatabilmek için,
Sen ben aramızda yok ki gerçekte biliriz.

Her ne istiyorsan kendinde ara!
Senin canının içinde bir can var, o canı ara!
Senin dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara!
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan;
ONU SENDEN DIŞARIDA DEĞİL
KENDİ NEFSİNDE ARA!

Mevlana 

Bilgi Notları.....
1- Savunma Bütçeleri En Yüksek 15 Ülke





SıraÜlkeAşama 1 ($ milyar)Kişi başına ($)Dünya genelinin(%)
1.ABD417.4 $1,419 $% 47'si
2.Japonya46.93675
3.İngiltere37.16274
4.Fransa35.05834
5.Çin32.82254
6.Almanya27.23293
7.İtalya20.83622
8.İran319.22792
9.Suudi Arabistan19.178922
10.Güney Kore13.9 $292 $2
11.Rusya13.02911
12.Hindistan12.4121
13.İsrail10.01,5511
14.Türkiye9.91391
15.Brezilya9.2511
Ara toplam723.882
Dünya geneli879.0100
1. Rakamlar milyar USD olup, 2000 yılı değişim değerleri ve fiyatları ile hesaplanmıştır..
2. Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) tahmini.
3. İran verilerine güvenlik ve kamu düzeni harcamaları da dahildir.

2- Sokrates'in Üçlü Filtresi

Eski Yünanda, Sokrates bilgiyi saklaması sebebiyle saygıdeğer bir ün yapmıştı… Bir gün büyük filozof bir tanıdığına rastladı ve adam ona dedi ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” “Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrates.”Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna Üçlü Filtre Testi deniyor” “Benimle arkadaşımın hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Üçlü Filtre Testi dememin sebebini birazdan anlayacaksın. Şimdi birinci filtre; “Gerçek Filtresi”; bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin? “ Hayır, aslında bunu sadece duydum…” “Tamam” dedi Sokrates. “ Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim.”İyilik Filtresi”; “Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?” “ Hayır, tam tersi…” “Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre kaldı. “İşe Yararlılık Filtresi” Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?” “Hayır, pek değil.” “İyi” diye tamamladı Sokrates. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar değilse bana niye söyleyesin ki?”

Biyografi.....

Oktay Sinanoğlu

Sayın Profesör Doktor Oktay Sinanoğlu; dünyanın en genç yaşta profesör olmuş kişisi ve Nobel adayı. 1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesini birincilikle bitirdi. O zaman lisenin eğitim dili tamamen Türkçe’ydi, takviyeli yabancı dil dersleri vardı, sonradan kolej oldu. TED tarafından Amerika’ya burslu Kimya Mühendisliği için gönderildi. 1956 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi. 1957’de Amerika Birleşik Devletlerinde MIT’den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi oldu. Alfred Sloan ödülünü aldı. 1959’da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de; Kuramsal Kimya Doktorasını yaptı, doktorasını yaparken iki ödül kazandı. 1959-1960 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Atom Enerjisi Merkezinde araştırmalar yaptı. 1961’de hem Harward, hem de Yale’de kendisinin yeni Nicem (“Kuvantum”)Kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962 yılında Batının 300 yılda en genç profesörü oldu (26 yaşında Yale Üniversitesinde); 1962 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu’na mahsus olmak üzere kendisine Danışman Profesör unvanını verdi. Türkiye’de de kuramsal kimya bölümünü kurdu. Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için uğraş verdi. Ama, tabii olmadı. 1964’de Moleküler Biyoloji konusunda ikinci kürsüsüne Yale Üniversitesine atandı. 1973’te Almanya’nın en yüksek Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975’te Japonya’nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek, Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verildi. 1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Hindistan’ın Devlet Misafiri olarak, Hintli Bakanlarla ve Cumhurbaşkanıyla görüşmüştür. Meksika’da aynı seviyede Üçüncü Dünya Bağımsızlığı için çalışmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi'nden yaş sınırında (67) emekli oldu.Yale'deki hayat kaydıyla, ömür boyu olan iki kürsülü profesörlüğünü, Türkiye'nin ve Türkçe'nin başına gelenlerle daha verimli mücadele edesilmek için, "emeritus professor" ünvanına çevirterek Türkiye'deki faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdı. O ara Türkiye genelinde ki herhangi herhangi bir bir evrenkentte (üniversitede) yetenekli gençlere, fizik kimya, matematik, moleküler biyoloji dallarında Mastır, doktora araştırmaları yaptırması, herşeyi YÖK'ten soran rektörlerce engellendi.Ama Oktay Sinanoğlu, bir yandan bilimsel araştırmalarına dış ülkelerde devam ediyor. 1962’den günümüze dek ilk TÜBİTAK Bilim Ödülünü, ilk Sedat Simavi ödülünü, 1992’de Bilgi Çağı, 1995’te İLESAM Üstün Hizmet Ödülünü, ayrıca Yılın Fikir Adamı, Yılın Bilim Adamı ödüllerini aldı. Yesevi Kazakistan ve benzeri bir çok kuruluşta profesör, mütevelli heyeti üyesi, Atatürk Kültür Kurumu asli üyesidir. 2001'de Yerel gazeteler Birliği'nce "halk Kahramanı Ödülü" verildi. Bu yılda Antalya'da Uğur Mumcu Bilim Ödülü (2002), TÜRKSAV Türk Dünyası'na Hizmet Ödülü (2002) verildi. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilim kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Türkiye’de de Türkçe pek çok yayın yapmıştır. Değişik ülkelerde iki kez Nobel’e aday gösterilmiştir.



Ozan Bayram
Köşemizde yer almasını istediğiniz konuları, önerilerinizi ve eleştirilerinizi e-posta adresimize gönderebilirsiniz.
ozanb@interaktif.gen.tr


http://www.acikistihbarat.com
Amerikancı Eğitim Düzeni - Fulbright Anlaşması

Ahmet Efeoğlu - Türk Celil
Açik Istihbarat'in Resmi
E-Posta Grubu
AçikIstihbaratTürkiye'ye Üye Olun
www.acikistihbarat.com
12.10.2009

Milli Eğitimimiz 27 Aralık 1947'de imzalanan ve “Fulbright Antlaşması” olarak anılan ”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyordu.
*
Senatör Haydar Tunçkanat’ın “İkili Antlaşmaların İç Yüzü” ve “Amerikan Emperyalizmi ve CIA” adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1947'de imzalanan Eğitim Komisyonu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyleydi:
"Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır.Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi (Amerikan büyük elçisi verecektir.

Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CIA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerekir, böylece CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı bulacak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacaktır.
Okul kitaplarına ve ders kitaplarına Amerikan propagandasının etkinliğini artırmak için malzeme hazırlayacaklardır.”
O günden 2007' ye 58 yıldır, “Milli Eğitim”imizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor.

Bu durun, 2007'de de böyledir ve FULBRİGHT COMMİSSİON adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında 2007'de Amerikan Büyük elçisi oturmaktadır. (bu gün de o kadar taviz verdiğimize göre bu şartlar muhtemelen aynı şekilde, belki de daha da ağır şekilde devam etmektedir. Bundan daha ağır ne olacaksa?)
İsmet İnönü, Amerikan Yarı-Sömürgesi Olduğunu Açıklıyor.
Yalnızca Milli Eğitim’in değil, diğer pek çok bakanlıkların1949'dan başlayarak Amerikalı uzmanlar güdümlendiğine ilişkin acı gerçek, Türkiye’yi Amerikan yarı- sömürgesi durumuna düşürerek Türk ulusunun anlına bu lekeyi süren İsmet İnönü tarafından, yıllar sonra,1963'de “timsah gözyaşlarıyla” şöyle itiraf etmişti.
“Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlemesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu?
Hepsini çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum.
Bağımsızlık savaşından sonra Lozan’da asıl mücadele de bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten fiili durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda çözerdik. Bütün mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk. Onlar bizim neden inatla red ettiğimizi biliyorlardı.
Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…”
Türkiye’nin Şubat 1948'de 705 bin dolar olan döviz varlığını, Mayıs 1950'de eksi 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123 tona indiren, ülkenin dağarcığında yeterince altın ve döviz bulunmasına karşın Amerika’dan borç alarak ülkeyi Amerikan güdümüne sokan İsmet İnönü’nün bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında:
“Madem bunları biliyordunuz, öyleyse niçin Amerika ile antlaşmalar yaparken Türkiye’ye Amerikalı uzmanlar dolmasına neden olacak maddelere imza attınız?” ..

demek gerekiyor.
İsmet İnönü’nün bu sözleri, kendisinin Türkiye’yi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği gibi, onun bir Türkiye Cumhuriyeti kahramanı, Cumhurbaşkanı, Başbakanı olarak ne denli çaresiz olduğunu da ortaya koymaktaydı.

NOT: Bu yazıda  Sn. Cengiz ÖNAKINCI’nın “Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni- Osmanlı Tuzağı ”adlı kitabından  alıntı yapılmıştır.
Açık İstihbarat @ 2009