28 Aralık 2013 Cumartesi

Ya Gezi Öncesi Medya?

26 Kasım 2013, 00:04
Son günlerde yeni medya ile ilgili birçok panel yapılmaya başlanıldı. Panellerde en çok dikkatimi çeken ana başlık “Gezi Sonrası Sosyal Medya ve Dijital Aktivizm” başlıkları olması. Elbette Gezi sonrası yeni medya ayrı bir önem kazandı. Hatta Haziran direnişinin sosyal medyaya inkar edilemeyecek ciddi yansımaları da ortada; ancak geçmişimizle de artık yüzleşmek zorundayız. Bundan sonra Gezi sonrası diye yeni bir dönemden (daha hoş görülü) bahsetmek istiyorsak, geçmiş dönemde haksızlıklara ve baskılara uğrayan gerek alternatif gerekse muhalif yayın organlarını da konuşmalı, bu yayın organlarının katkılarını göz ardı etmemeli ve onların deneyimlerinden yararlanmalıyız.

Sokaklardan anlık gelen haberlerin sosyal medyada anlık paylaşılması haberlerin çok hızlı tüketilmesinde hem avantaj hem de dezavantaj yaratabiliyor. Avantajı hiç şüphesiz yaygınlaşması ve örgütleyici gücü üzerinden ele alabiliriz. Elbette sosyal medya ile Devrim yapılması bana olanaksız geliyor.  “Devrim televizyonlarda yayınlanmayacaktır “sözü gibi, internette de aynı şekilde yayınlanmayacaktır. Bu konuda da netim. Ancak sosyal medyanın sokakları örgütleme konusunda ciddi olumlu sonuçları olduğunu da görmezden gelemem. Bu yönden sosyal medyada üst üste paylaşılan ve binlerce yorum yapılan her şey “kulak aşinalığı “ve haberin ne olduğunu yorumlama açısından  “bu konuda benim de haberim var” noktasında buluşturabiliyor. Kimileri için bu bir avantaj olabilir. Dezavantajı ise; haberlerin devamında sonucun ne olduğunu bilemiyor ya da ilgilenmiyor olmamız. Muhalifseniz ve iktidara karşısysanız ya da iktidarsanız ve egemenseniz yorumlarınız sabitleşebiliyor. Hatta bu durum gittikçe sıradanlaşıyor ve basite indirgenebiliyor. Yaşanılan bir olayın sonucu sadece tahliye ve tutuklama konusunda fikir ortaya atıyorsa ya da mevcut bütün haberlerin yalnızca bir “event eylemselliği” içinde tahliyelerine sevinip, tutuklamalarına üzülüyorsak bu bizi pasifleştirebilir. 

Oysa geçmişte hem geleneksel hem de muhalif çalışan yapılar da vardı. Onların mücadelesi aynı zamanda sürdürülebilir olmakla ilgiliydi.

Uzun yıllar öteki kimliklerin ve direnişin sesi olan ve baskılarla ayakta kalmayı başarmış, bugün anlaşılması gerekirken hala ismi kimileri için ‘ürkütücü’ gelen yayın organlarını da artık anlamamız ve kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor.

İşte benim sorum da burada başlıyor. Sürdürülebilirlik derken Özgür Gündem gazetesini örnek vermek istiyorum. Mücadelenin her alanda ve her koşulunda gazetecilik faaliyetinin nasıl yürütüldüğünün iyi bir örneğidir. Defalarca baskılara uğramış ve defalarca bombalanmış, çalışanları faili meçhul (belli) cinayetlere kurban edilmiş, maddi zarar etmeleri için her türlü politik ve fiziki saldırılar yapılmış  ve hemen hemen her çalışanı hakkkında sayısız dava açılmış bir gazeteden bahsediyorum. (Bilmeyenlere tavsiyemdir, Press filmini izleyin)

Gezi sonrası sosyal medya ile bir farkındalık yaratacaksak, Özgür Gündem gazetesine ve bu şekilde baskılarla mücadele eden bütün yayın organlarına da değinmeliyiz.  

Yeni medyanın en ciddi problemi nedir diye soracak olursak, finansman problemleri ve sansür diyebiliriz. Tam da bu noktada Özgür Gündem ve muhalif birçok gazetenin/ajansın da finansal problemlerle ve sansürle boğuştuğunu da hatırlatalım. Dolayısı ile sosyal medyanın bugün ana akım medya karşıtı bir yolda yürümesi, yıllarca Özgür Gündem ve birçok yayın organının da yürüdüğü yoldur. Bu yolda sansürle tanışan birçok kişi geçmişi ile bu nedenle yüzleşmek zorundadır. Çünkü bu sansür dijital olmayan ortamların bize mirasıdır. Bu nedenle söz konusu gazeteler/ajanslar hem çalışanları hem de gönüllüleri ile bütün bu deneyimlerini bizimle paylaşabilirler.

Hatırlayalım…

Kürtlerin Gezi Direnişi’nde “Diyarbakır’ı yıllardır, bu medyadan izlediniz” ya da “Kürtler 30 yıldır  çift çanak anten kullanıyor” göndermelerinde bulunurken tam da bu noktada medya konusunda nasıl ciddi bir deneyime sahip olduklarını da paylaşıyorlardı. Yani kibarca herkese “günaydın” denildi.

Evet günaydın. Şimdi medyanın bütün bu eziyetini çekmiş insanları dinleme zamanı. Tıpkı hakikatlerle yüzleşme komisyonu kurulur gibi, medya konusunda da muhalif , alternatif ve yıpratılmaya çalışılmış yayın organları ile yüzleşmeliyiz. Onların hikayelerini dinlemeli ve geç kalınmış bu gerçekleri  ön yargısız gündeme getirmeliyiz.  Sosyal medyanın neden bu denli önem kazandığını da onlar bize anlatsınlar. Çok değil, 30 yıl geriden…



AKP'nin elinde Cemaat'i bitirebilecek arşiv var!

Birgün gazetesine konuşan gazeteci Ahmet Şık, Cemaat – AK Parti krizinin perde arkasını anlattı.

25 Kasım 2013 Pazartesi 11:17
Cemaat'in hedefi olmuş bir gazeteci Ahmet Şık. Polis teşkilatı içerisindeki cemaatçi örgütlenmeye dair yazdığı kitap yüzünden aylarca hapis yattı. Şimdi de AKP - Cemaat kavgasına dair bir kitap hazırlıyor. Ahmet Şık, dershaneler üzerinden yürüyen AKP-Cemaat kavgasının arka planını BirGün gazetesinden Barış İnce'ye anlattı.

AKP'nin Gülen Hareketi'nin bitirecek bir arşive sahip olduğunu iddia eden Ahmet Şık "Sanırım hükümetin elinde Türkiye tarihinin en büyük örgüt davasını açacak bir arşiv bulunuyor." diyerek hararetli bir tartışmanın kapısını araladı.

AKP, CEMAATİN ARŞİVİNİ ABD'DE ELE GEÇİRDİ!

İşte Şık'ın o iddiası:

"Wikileaks belgelerinin içinde bir kripto var. Kriptoda, isimleri geçen beş kişinin İslami Cihad Birliği adlı bir örgütün üyesi olduğu ve ABD Sivil Hava Sahası için tehlike arz ettiği yazıyor. İsimlerin dördü El Kaide vb radikal dinci örgütlerle bağlantılı olarak isimleri medyaya yansımış zaten. Ama bizi ilgilendiren isim 5’inci. O isim, Hanefi Avcı’nın asılsız suçlamalarla tutuklanmasına neden olan kitabında Cemaat’in Emniyet’ten sorumlu imamı diye adı geçen kişi olan O.H.Ö. Kriptoda bu bilginin kaynağı olarak da “yıllardır doğru bilgiler aldığımız Emniyet’teki üst düzey bir bürokrat” diyor. İddia edilen o ki Ö.H.O. Cemaat’in arşivlerini taşıdığı ABD’de havalimanında FBI tarafından gözaltına alınıyor. Ele geçirilen arşivler de ilgili birimler üzerinden Başbakanlığa ulaştırılıyor. Erdoğan’ın talimatıyla Hakan Fidan da bu arşivlerden yola çıkarak Cemaat’le ilgili bir rapor hazırlıyor. Ardından da devlet bürokrasisi içinde ciddi bir Cemaatçi kadro temizliği başlatılıyor. Fidan’ın konuşmalarının bulunduğu ses kayıtlarının sızdırılmasının bu iddiayla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu iddialar doğruysa sanırım hükümetin elinde Türkiye tarihinin en büyük örgüt davasını açacak bir arşiv bulunuyor."

Dershanelerle birlikte AKP cemaat gerilimi arttı. Bir rant kavgası varmış gibi gözükmekle beraber daha derinlerde ne var?


Dershanelerin kapatılması üzerinden bugün yeniden kamusal alanda görünür olan AKP-Cemaat savaşını finansal bir rant kavgası olarak görmek doğru değil. Elbette içinde finansal rantın da olduğu ancak son kertede tamamıyla siyasi bir kavga bu. Adını doğru koymak gerekirse, bu yaşananlar devlete kimin sahip olacağı savaşı. Devletin sadece görünen kısmına değil derinde yer alan yapısına yani kontrgerillaya da kimin sahip olacağı kavgası. Ancak AKP-Cemaat savaşını sadece bugüne bakarak yorumlamak da yanlış olur. Başlangıcı 1970’lerin sonuna dek uzanıyor. Ama Milli Görüş ile Gülen Cemaati arasındaki en büyük ilk kırılma bunlardan bağımsız olarak, bugünlerde de tartışma konusu olan 28 Şubat darbesinde yaşandı.

Peki nasıl bir araya geldiler?

Günümüzün en önemli siyasal ve toplumsal iki güç odağının, 28 Şubat darbesi travmasından sonraki ilk yakınlaşması da AKP’yi iktidara taşıyan 2002 seçimleri öncesinde yaşandı. İçinden çıktığı Milli Görüş Hareketi’nin siyasal anlayışından kopmuş görüntüsü vermekle birlikte AKP aslında aynı siyasi geleneğin devamı olan ancak küreselleşme politikaları ekseninde neo-liberalizme uyum sağlayarak ehlileştirilen, bu sayede geleneksel sağ seçmeni de taraftarı haline getiren bir siyasal İslam modeliydi. Meşruiyetini sağlayacağı seçimlerde her bir oya ihtiyacı olan AKP ve siyaseti okuma becerisi ile iktidar koltuğuna oturacak her güç odağıyla kim olursa olsun yakın ilişki kurma “becerisine” sahip Gülen’in çıkarlarının kesişmesi dolayısıyla ikili sorunlu geçmişlerine “sünger” çekti. Bir cemaatler ve tarikatlar “konsorsiyumu” olarak iktidar olan AKP’nin ilk iktidar döneminde devlet rantının bölüşümünden Gülenciler de, tıpkı diğerleri gibi seçimlerde verdiği destek kadar faydalandı. Ancak bu hakkını, bürokrasideki örgütlenmede, özellikle stratejik önemi birkaç yıl içinde kendini gösterecek olan güvenlik ve yargı alanında kullandı. Cemaatin bu stratejik örgütlenmesi AKP’nin ikinci iktidar dönemi olan 2007 seçimlerinden sonra başlatılan ve Ergenekon süreci diye adlandırılan kimi siyasal davaların en önemli gücü oldu. Aynı sosyal ve siyasal tabandan beslenen AKP ve Gülen Cemaati, sorunlu geçmişlerinin üzerine kalın bir çizgi çekip Türkiye’nin yeniden biçimlendirildiği bu soruşturma ve davalar sürecinde güçlü bir ittifak kurdular. İttifakı sağlayansa, geçmişte bu iki yapıyı karşı karşıya getirmeyi de başarmış olan ordunun kendisiydi. 27 Nisan muhtırasından sonra AKP-Cemaat ortaklığı hayata geçti.

YA GEZİ ÖNCESİ MEDYA?   Yazıyı okumak için tıklayın

Düşmanlığın da ortaklığın da nedeni ordu yani?

Aynen öyle. Aslında AKP iktidarını 3 döneme ayırmak gerekiyor. İlk dönem 2002 Kasım seçimlerinden 2007’ye kadar olan süreç. Özden Örnek günlüklerine baktığınızda, bu ilk döneminde askerin iktidarın ortağı olduğunu kabul etmiş bir Erdoğan portresi ile karşı karşıyayız. Askerin siyasetteki ağır gölgesinin bilincinde ve bu nedenle gücünü paylaşmaktan rahatsız olmayan bir Başbakan olduğunu Örnek anlatıyor zaten. Ancak 27 Nisan muhtırasıyla işin rengi değişiyor. Hakkını teslim etmek gerek ki o muhtıraya karşı olması gerekeni yaparak dik bir duruş sergiledi hükümet. Ancak iktidarı paylaşıyor olmasına rağmen ordunun hedefinde olmaktan kurtulamayan ve darbe planlarıyla alaşağı edilme tehlikesini gören Erdoğan, yapıtaşları daha önceden Ergenekon sürecinin hayata geçmesi için de, bu sürecin en önemli aktörü olan Cemaati iktidar ortağı yapmayı tercih etti. Zaten kendisine sunulan belge ve bilgilerle bu konunun yargı yoluyla ve büyük oranda denetim altına alınan medyanın susturulmasıyla çözüleceğine ikna olmuştu Erdoğan.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN BURAYA TIKLAYIN...

 linkinden alınmıştır